Zeyd Bin Sabit’in Kur’an’ı Toplaması

Zeyd Bin Sabit’in Kur’an’ı Toplaması

Zeyd Bin Sabit’in Kur’an’ı Toplaması ve Metodu

Allah Resulü (s.a.a) Kuran-ı Kerim'in de Tevrat gibi zayi olmaması ve tahrif edilmemesi için Hz. Ali'ye kendisinden sonra Kuran'ı toplayıp, bir araya getirmesini vasiyet etmişti.

Hz. Ali de Hz. Peygamber'in vefatından sonra bu vasiyeti yerine getirmek için altı ay boyunca evinden dışarı çıkmayarak Kuran'ı topladı, Medine'deki Müslümanlara sundu, fakat bazı nedenlerden dolayı Hz. Ali'nin bu büyük çalışmasını kabul etmediler.

Lâkin mutlaka yapılması gerekilen bir çalışmaydı ve İslam toplumunda Kuran'ın bir arada bulunmaması yöneticiler için büyük bir eksiklik olacaktı. Çünkü Kuran İslam dini ve bu dinin şeriatının ilk kaynağı, İslam toplumunun alt yapısını oluşturan en sağlam direk hükmündeydi, Kuransız İslam medeniyeti de olmayacaktı.

İşte bu yüzden halifelerin; tahta, kemik ve taş parçaları üzerine yazılmış olan veya Kuran hafızlarının ezberinde bulunan ayetleri tescil edip kaydetmek için tüm vahiy kâtiplerinden yardım almaları gerekiyordu.

Biran önce yoğun bir çalışma içerisinde Kuran bir araya getirilmeliydi; zira Kuran hafızlarının çoğu -en az yetmiş hatta denilene göre dört yüz hafız- Yemame savaşında öldürülmüştü.

Bunca hafızın savaşta ölmesinden sonra Ebubekir, Zeyd b. Sabit'i Kuran'ı bir araya getirmekle görevlendirdi. Zeyd'in kendisi bu göreve getirilmesini şöyle anlatmaktadır: "Ebubekir beni çağırdı, yanında Ömer de vardı, onunla konuşup, görüşünü aldıktan sonra bana dedi ki: Kuran okuyucuları ve hafızların çoğu Yemame savaşında şehit düştü, kalan hafızların da başka savaşlarda şehit düşmesinden ve böylece Kuran'ın büyük bir kısmının yok olmasından kaygı duyulmaktadır.

Sonra bu nedenlerden dolayı Kuran'ın biran önce toplatılması konusunu gündeme getirdi. Ben: "Peygamber'in yapmadığını siz nasıl yapabilirsiniz?" dedim, onlar da bana: "Bu iş çok gereklidir ve mutlaka yapılmalıdır" dediler, bu konuda o kadar konuşup ısrar ettiler ki nihayetinde bu görevi üstlenmeyi kabul ettim. Bu arada Ebubekir bana dönüp dedi ki: "Seni akıllı ve dürüst bir genç biliyoruz ve asla senin hakkında kötü bir kaygı ve düşüncemiz olmamıştır. Sen, Allah Resulü'nün vahiy yazıcısıydın, bu işe koyul ve iyi bir şekilde bitir."

Zeyd b. Sabit bu konu hakkında ayrıca şöyle diyor:

"Bana verilen bu görev çok ağırdı, ağır bir dağı kaldırmaktan benim için daha zordu. Fakat zoraki bu işi kabul ettim ve taş ile ağaç sayfaları üzerine yazılı olan Kuran ayetlerini toplamaya başladım."

Zeyd, Kuran'ı bir araya getirmekle görevlendirildikten sonra kendisine yardımcı olması için sahabeden yirmi beş kişiyi yanına aldı. Daha sonra bir açıklama yaparak herkesten evinde bulunan Kuran ayetlerini getirmesini istedi.

Yardımcılarıyla birlikte her gün camide bulunarak, getirilen Kuran ayetlerini kabul ediyorlardı, ama herkesin getirmiş olduğu ayetleri öylece kabul etmiyordu, en az iki şahidinin olması gerekiyordu, şahit gösterdikleri takdirde getirdikleri, Kuran ayeti veya sure olarak kabul ediliyordu. Burada iki husus dikkat çekicidir:

1- Huzeyme b. Sabit Ensari'den Tevbe süresinin son iki ayeti şahit olmadan kabul edildi; çünkü Peygamber (s.a.a) onun şahitliğini iki şahide eş değer tutuyordu.

2- Ömer b. Hattab: "Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ettiklerinde onları taşlayın…" cümlesini Kuran ayeti zannediyordu, hâlbuki bu kesinlikle bir Kuran ayeti değildi ve Ömer'in şahidi de olmadığı için kabul edilmedi.

Ömer bunu kime söylediyse, kimse Peygamber'den böyle bir şey duyduğunu söylemedi ve herkes böyle bir ayet olmadığını söyleyerek inkâr etti. Ömer, hayatının sonuna kadar bunun ayet olduğunu söyleyip dediklerinde ısrar ediyordu.

O her zaman: "Eğer insanlar, Ömer kendiliğinden Kuran'a bir şey eklemiştir demelerinden korkmasaydım kesinlikle bunu Kuran'a yerleştirirdim" diyordu.

Zeyd b. Sabit bu şekilde Kuran-ı Kerim'in ayetlerini bir araya getirerek topladı. Her sure tamamlanıp bittikten sonra "Reb'a" denilen deriden bir sandığın içerisine konuldu, böylece Kuran sureleri o sandıkta üst üste toplanmış oldu. Zeyd sureleri belli bir sıra ve tertibe koymadı, karışık bir şekilde hepsini Ebubekir'e verdi.

Bu sahifeler Ebubekir'in ölümünden sonra Ömer'e intikal etti, onun da ölümünden sonra kızı Hafsa'nın yanında korundu. Osman'ın zamanında Mushafların çoğalması ve sonrasında denkleştirme çalışması için, bu Mushaf Hafsa'dan alındı, işlem bittikten sonra ona geri verildi. Hafsa öldükten sonra Muaviye tarafında Medine'ye vali olarak tayin edilen Mervan bu Mushaf'ı Hafsa'nın varislerinden alarak onu yok etti.

 

 


Tefsir-i Kumi, s. 745.

1:Fethu'l-Bari c. 7, s. 447. Tarih-i Taberi'nin nakline göre (c. 2, s. 516) ; o savaşta, Medine'de Muhacir ve Ensardan 360 kişi, Medine dışındaki şehirlerden 300 kişi, Tabiin'den ise 300 kişi öldürülmüştür.

2:Sahih-i Buhari, c. 6, s. 225. İbn-i Esir, el-Kamil fi't- Tarih, c. 2, s. 247.

Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 113.

Mesahif-i Sicistani, s. 6- 9. Sahih-i Buhari, c. 6, s. 225.

Askalani, Şerh-i Buhari, c. 7, s. 446. et-Temhid, c. 1,s. 300.