Kur’an’ın Zahiri Yeterli midir?

Kur’an’ın Zahiri Yeterli midir?

Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.

 

 

 

Kur’an’ın Kur’an’la tefsir metodu, ayetin zahirinin hüccet olması halinde sahih olur. Çünkü Kur’an’ın zahirinden herhangi bir mefhum elde edilemezse bu tefsir metodu işlevselliğini yitirir.

 

Zahirin, hüccet oluşu veya olmayışı hakkında üç görüş söz konusudur:

 

1. Zahirin mutlak manada hüccet olmayışı: Bu görüşün taraftarları “Ahbariler”dir.

 

2. Zahirin mutlak manada hüccet oluşu: Bu görüşün taraftarları arasında merhum Şeyh Ensari, Ahund Horasani ve Mirza Naini gibi isimleri sayabiliriz.

 

3. Zahirin hücciyeti muhataba göre değişebilir. Şöyle ki; ayetin zahiri, Kur'an'ın kendisine muhatap aldığı ve zahirden kastedilen manayı anlayabilenler için hüccettir. Aksi durumda bir hüccet kabul edilmez. Bu görüş, Mirza Kummi'ye ve Mealimkitabının yazarına aittir.

 

Kur’an’la tefsir metodunun, sadece ikinci görüş temelinde sahih olacağı açıktır. Zahirin hüccet olduğunu kabul edenlerin sunduğu delillerden bazıları şöyledir:

 

1. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a), ayetleri anlamada ve anlatmada özel bir metot kullanmamış, aksine insanlar arasında revaçta olan yöntemi tercih etmiştir. İnsanlarla anladıkları şekilde konuşmuş, onlara Kur’an ayetlerini tilavet etmiş, ilahî emir ve yasakları açıklamıştır. İnsanlar da Peygamber’in (s.a.a) sözlerinin zahirini hüccet kabul edip ona göre amel etmiştir.

 

2. Akillerin Siresi/Yöntemi: Dünyanın her tarafında akil insanların tututumu hep bu şekilde olmuştur. Yani kelime ve cümlenin zahirinden anladıkları manaya göre amel etmişlerdir. Karine ve mecazi anlamları baz almamışlardır.

 

3. Kur'an Ayetleri: Kur'an'da yer alan bazı ayetler, zahire göre amel edilebileceğine işaret etmektedir. Bu ayetler birkaç gruptur:

 

a) Düşünmeye sevk eden ayetler:

 

 اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا فٖيهِ اخْتِلَافًا كَثٖيرًا 

 

"Hâlâ Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı."[1]

 

b) Kur’an ayetleri kolay anlaşılır:

 

 وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرٍ 

 

"And olsun biz, Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık."[2]

 

 فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقٖينَ 

 

"Kur'an'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin…"[3]

 

c) Beyan ve tibyan ayetleri:

 

 هٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقٖينَ 

 

"Bu (Kur'an), insanlar için bir açıklama, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür."[4]

 

 وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَیْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِمٖينَ 

 

"Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik."[5]

 

 وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِم 

 

“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.”[6]

 

 وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فٖى هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ 

 

"And olsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her örneği gösterdik."[7]

 

4. Kur’an’ın zahirine itibar etmenin caiz olduğuna delalet edenler rivayetler: Biz bu rivayetlerden sadece iki tanesini örnek olarak zikrediyoruz:

 

a) Sakaleyn Hadisi:

 

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

 

“Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum. Kitap (Kur’an) ve itretim (Ehl-i Beytim); bu ikisine sarıldığınız sürece asla sapmazsınız.”[8]

 

Rivayet, Kur’an’ın zahirine itimat ederek ayeti açıklamanın ve ona göre amel etmenin caiz olduğuna açık bir delildir.

 

b) Darbu’l Kur’an Rivayeti:

 

Birçok rivayet haberin (hadis) Kur’an ile karşılaştırılmasını ve eğer ona (Kur’an’a) mutabıksa kabul edilmesi, mutabık değilse kenara bırakılması gerektiği söyler.[9]

 

Kur'an'ın anlaşılması ve tefsiri noktasında "Darbu'l Kur'an" olarak bilinen ve “Kimsenin Kur’an ayetlerinin bir kısmını başka ayetler üzerinde tatbik ederek anlam çıkarma hakkı” yoktur diye anlaşılan bir rivayet vardır.

 

Bu hadis, zahir ve anlam itibarıyla “Kur’an’ın Kur’an’la tefsir edilmesi” metodunu yasaklayacak ve mahkûm edecek niteliktedir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

 

“Küfür ehlinden başka hiç kimse Kur’an’ın ayetlerini birbiri üzerine darp etmemiştir/vurmamıştır.”[10]

 

Bazıları, Kur’an’ın Kur’an’la tefsirinin caiz olmadığına dair bu rivayetleri delil olarak sunmuştur. Lakin yukarıdaki rivayet hem senet hem de anlam açısından sorunludur.

 

Rivayetin Senedi: Rivayetin silsilesinde adı geçen ravilerden, Ali b. İbrahim, babası İbrahim b. Haşim ve Nazr b. Suveyd, güvenilir ve övülmüş isimlerdendir. Ama rivayetin senedinde yer alan Kasım b. Süleyman hakkında açık bir övgü yoktur. Ayrıca bu rivayet, tek kişiden nakledilmiştir, yani “haber-i vahid”dir.

 

Darb(ضرب) Kelimesi:Darb kelimesi karmak, birbirine karıştırmak anlamındadır. Taze sütle bayat sütün aynı bardağa dökülmesi işlemine “darbetmek/ karıştırmak” denir.

 

 (Bir şeyi başka bir şeyle darp etmek), iki şeyin birbirine karıştırılmasıdır.

 

Görüşler: “Darbu’l Kur’an” hadisi hakkındaki farklı görüşler vardır. Bu görüşlerden birkaçını zikretmekte fayda görüyoruz:

 

1. Üstat Şeyh Saduk, Muhammed b. Hasan b. Velid, mezkûr rivayetin anlamını soran öğrencisine verdiği cevapta şöyle der:

 

“Bir ayetin tefsirine başka bir ayetle cevap vermektir.”[11]

 

Bu cevap iki manaya yorumlanabilir:

 

a) Kur’an’ın Kur’an’la tefsir edilmesi.

 

b) Herhangi bir kanuna dayanmaksızın bir ayetin başka bir ayetle açıklanması.

 

Her halükarda “Darbu’l Kur’an” rivayetinden maksat Kur’an’la Tefsir metodu olamaz. Zira böyle bir varsayım, yani bu metodun yasaklanması; “Darbu’l Kur’an” rivayetinin Kur’an’dan öne geçmesi ve ayetlerden ikame edilen delillerin geçersiz olması anlamına gelir.

 

2. “Darbu’l Kur’an” rivayeti için başka manalar da ihtimal dâhilindedir. Şöyle ki; Kur’an’ın saygınlığını hiçe saymak veya bazı ayetleri göz ardı etmek ya da Kur’an’ın kutsiyetini hafife almak olarak kabul edilecek herhangi bir davranışta bulunmak. Bu ise büyük günahlardan olan küfürdür. (Allame Meclisi)[12]

 

3. Feyz-i Kaşanî şöyle der:

 

“Maksat, bazı müteşabih ayetlerin nefsi istek ve meyil doğrultusunda tefsir ve te’vil edilmesi olabilir.”[13]

 

4. Kur’an ayetlerinin mahlût edilerek (karıştırılması suretiyle) batıl inançların elde edilmesi. Başka bir ifadeyle yanlışların, ayetlerin yerini alması. Örneğin; muhkem ayetleri müteşahih, müteşabih ayetleri ise muhkem kabul etmek. (Allame Tabatabai)[14]

 

5. Kur’an’a noksanlık ve eksiklik atfetmek veya ayetlerde çelişki yaratmak. Şöyle ki; zahir itibarı ile farklı olan ayetleri cem ederek Kur’an’a hata isnat etmeye çalışmak. Bu iş genellikle Hz. Ali ve Hz. Hasan Askeri (a.s) dönemindeki münafıklara aitti.

 

“Darbu’l Kur’an” hadisinin bu manada olduğuna dair rivayetler nakledilmiştir.

 

Yukarıdaki görüşler içerisinde dördüncü görüşü kabul edilir bir açıklamadır, zaten bu görüşü destekleyen rivayetler de bulunmaktadır. İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyuruyor:

 

“Onlar Kur’an’ın bazı ayetlerini bazılarına tahmil ederler. Elde ettikleri delillerle mensuh (hükmü ortadan kaldırılmış) ayeti nasih (hükmü ortadan kaldıran ayet), müteşabih ayeti muhkem ve has ayeti genel ayet zannederler. Ayetin evveline bakarlar, devamına ve sonuna itina etmezler. Onlar, ayetlerin mısdakını bilmezler. Hangi kaynaklardan yararlanarak Kur’an’ı anlayacaklarının farkında değildirler. Kur’an’ı ehlinden öğrenmezler. Sonunda hem kendilerini hem de başkalarını saptırırlar.”[15]

 

Sonuçta “Darbu’l Kur’an” rivayetinin maksadı, Kur’an’ın Kur’an’la tefsir edilmesi değildir. Maksat, reye dayalı tefsir, Kur’an’ın saygınlığını hiçe saymak, ayetler arasında çelişki olduğunu söylemek veya nefsi istek doğrultusunda müteşabih ayetleri te’vil etmektir diyebiliriz. Bu konuda sunulan görüşlerin en doğrusu, rivayetlerin de onayladığı Allame Tabatabai’nin görüşüdür.

 

 

 



[1]     Nisa:82, Sad:29 ve Muhammed:24

[2]     Kamer:17, 22, 32 ve 40

[3]     Meryem:97 ve Duhan:58

[4]     Âl-i İmran:138

[5]     Nahl:89

[6]     Nahl:44

[7]     Rum:58

[8]     Bu rivayet hem muteber hem de mütevatir rivayetlerdendir. Yirmiden fazla sahabe bu rivayeti nakletmiştir. (Allame Emini)

[9]     Bu hadis, -ماوافَقَالكتابَفَخُذُوهُوماخالَفَهُفدَعوهُ- tüm Müslümanların kabul ettiği hadislerdendir. (el- Gadir, c.6, s.330) Hadisi nakleden bazı kaynaklar; Sünen-i Daremi, c.2, s.433; Müstedreku’l Hakim, c.3, s.109; Sahih-i Müslim, c.7, s.123; Sünen-i Tırmizi, c.7, s.665; Sevaiku’l Muhrika, s.75 ve s.136

[10]    Usul-u Kafi, c.2, s.733, h.25

[11]    Meaniu’l Ahbar, s.190, Sevabu’l Amal, s.329

[12]    Biharu’l Envar, c.89, s.39

[13]    Vafi, c.5, s.274.

[14]    el-Mizan, c.3, s.83

[15]    Biharu’l Envar, c.89, s.3-98

Ehlader Araştırma Bölümü