Kuran'ın İniş Zamanı ve Süresi

Kuran'ın İniş Zamanı ve Süresi

Kuran Ramazan ayında mı yoksa Recep ayında mı nazil oldu ve nuzulu 20 yıl mı yoksa 23 yıl mı çekti?

Kuran'ın İniş Oluş Zamanı ve Süresi

Üstad Muhammed Hadis Marifet

 

Kuran, yirmi üç yıl boyunca çeşitli sebeplerle ilgili olarak hicretten önce ve hicretten sonra, aşamalı bir şekilde Allah tarafından, Hz. Muhammed'e (s.a.a) inen ayet ve surelerin toplamına denir. Peygamber'e nazil olan ve peşi sıra yazılan ayet ve sureler, daha sonra iki cilt arasına toplanıp "Mushaf" adını almıştır.

 

Kuran-ı Kerim, tedrici ve aşamalı olarak Allah Resulüne inmiş ve bu şekilde nazil olması Resulullah'ın mübarek ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Asrısaadet döneminde bazen Müslümanlar bir soru ve sorunla karşılaştıklarında, o konuyla alakalı ayet yahut sure nazil oluyordu. Bu duruma yani bir olay sonucu ayetin nazil olmasına "iniş nedeni/ esbab-ı nüzul/ şen-i nüzul" denilmektedir, ayeti daha iyi anlayabilmek için iniş sebebini bilmek çok önemlidir.

 

Kuran-ı Kerim'i diğer semavi kitaplardan ayıran bir özellik, toplu olarak değil de aşamalı olarak inmesidir, örneğin Hz. İbrahim'in sayfaları veya Hz. Musa'nın levhaları topluca nazil olmuştur, fakat Kuran 23 yıl boyunca parça parça inmiştir. Bu yüzden de müşrikler kendilerine göre bahane getirip, eleştiri de bulunmuşlar:

 

"İnkâr edenler: Kuran ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? Dediler."

 

Bu eleştiriye cevap olarak da yüce Allah şöyle buyuruyor: "Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk." [1]

 

Başka bir yerde de şöyle buyrulmaktadır: "Biz Kuran'ı, insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik."[2]

 

Kuran'ın aşamalı olarak inmesinin hikmeti ve nedeni hakkında, Kuran'dan anlaşılan şudur: Resulullah (s.a.a) ve Müslümanlar her an Allah'ın özel lütuf, yardım ve inayetine mazhar olduklarını bilmeleri, ayrıca Allah'ın onları hiçbir zaman yalnız bırakmadığını hissedip, sürekli kullarıyla irtibat halinde olduğunu bilmeleri için Kuran aşamalı inmiştir. Bunu bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:"Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin." [3] Resulullah'a moral kaynağı olan ve gönlüne sevinç yayan bu tür ayetler çokçadır.

 

Kuran'ın İnişinin Başlangıcı

 

Kuran ilk olarak Ramazan ayının mübarek Kadir gecesinde, Resulullah'a (s.a.a) nazil olmaya başlamıştır.

 

"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır." [4]

 

"Biz onu (Kuran'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır, her hikmetli işe o gecede hükmedilir." [5]

 

"Şüphesiz, biz onu (Kuran'ı) Kadir gecesinde indirdik." [6]

 

Ehlibeyt mektebine göre Ramazan ayındaki Kadir gecesi 21. veya 23. gecedir. Şeyh Kuleyni, Hissan b. Mihran'dan, şöyle rivayet etmektedir: İmam Sadık'tan (a.s) Kadir gecesinin hangi gece olduğunu sordum. İmam buyurdu: "Onu Ramazan'ın 21. ve 23. gecelerinde ara." Zürare, İmam Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: "19. gece takdir 21. gece tayin ve 23. gece ise imza gecesidir." [7]Şeyh Saduk Hisal kitabında şunları yazıyor: "Önde gelen âlimlerimiz, Kadir gecesinin Ramazanın 23. gecesi olduğu hakkında ortak görüşe sahiptirler."[8] Ebu Hamza Somali'nin hadisinin açıklamasında kullanıldığı gibi bu geceye ayrıca "Leyletu'l-Cuhni" de denilmektedir.

 

İnişin Üç Yıl Gecikmesi

 

Bi'set yani risali vahyin başlaması hicretten 13 yıl önce Recep ayının 17'sinde (m: 609)  gerçekleşmiştir. [9] Allah Resulü, ilk defa bu kutlu günde resmen peygamberliğe seçildi ve Allah tarafından ilk vahyi aldı. Fakat bu olaydan sonra üç yıl boyunca Resulullah'a vahiy gelmedi, üç yıl sonra düzenli olarak ayetler inmeye başladı ve bu döneme "fetret dönemi" denilmektedir. Fetret döneminde Resulullah (s.a.a) İslam'ın tebliğini gizli olarak yapmaktaydı, sonra şu ayet nazil oldu:

 

"Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!"[10]

 

Bu ayetle birlikte açıkça tebliğde bulunmakla görevlendirildi. Araştırmacılardan Ebu Abdullah Zencani şöyle diyor: "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" [11] Ayetinin nüzulünden sonra üç yıl gibi bir süre vahiy nazil olmadı, bu döneme 'vahyin fetret dönemi' denilmektedir. Üç yıl sonra ise Kuran aşamalı olarak inmeye başladı, zaten bu yüzden müşriklerin itirazları olmuştur." Müşriklerin bu itirazlarına önceki sayfalarda "Kuran ona bir defada toptan indirilseydi ya!"[12]ayetinde değinmiştik.

 

Kuran'ın İniş Süresi

 

Kuran-ı Kerim bi'setten üç yıl sonra başlayarak, Peygamber'in (s.a.a) hayatının sonuna kadar yirmi yıl zarfında tedrici olarak inmiştir. Bunu gösteren bir takım hadisler bulunmaktadır, örneğin Ebu Cafer Muhammed b. Kuleyni (ö: 328.h) Hafs b. Kıyas'tan naklettiği bir hadiste şöyle geçmektedir: "İmam Sadık'a sordum: Eğer Kuran'ın inişi yirmi yıl sürmüşse niçin yüce Allah: "Ramazan ayı ki onda Kuran nazil olmuştur" [13]diye buyurmaktadır?" Muhammed b. Mesud Ayaşi Semerkandi, İbrahim b. Ömer Senani'den naklediyor: "İmam Sadık'a (a.s), Kuran yirmi yıl içinde nazil olduysa nasıl Ramazan ayında inmiştir? diye sordum." Ali b. İbrahim Kummi diyor ki: "İmam Sadık'ta (a.s) soruldu; Kuran yirmi yıl içinde nazil olmuşsa nasıl Ramazan ayında inmiş olabilir?" Görüldüğü gibi yukarıdaki rivayetlerde Kuran'ın yirmi yıl içinde indiğine değinilmektedir, bu soruların cevabında İmam'ın buyurmuş olduğu hadislerde de buna değinilmektedir:  "Evet! Kuran Ramazan ayında nazil oldu ve sonra bu iniş yirmi yıl devam etti." [14] İbn-i Babeveyh Saduk,[15] Allâme Meclisi,[16] Seyyid Abdullah Şübber[17]ve diğer bir grup âlim bu görüşü kabul etmişlerdir.

 

Tâbiinin büyüklerinden ve Medine'nin seçkin yedi fakihinden biri olan Said b. Musseyyib (ö:95.h) şöyle diyor: "Peygamber kırk üç yaşındayken Kuran kendisine indi,[18] elbette bu peygamberliğe seçilmesinden farklıdır, Allah Resulü peygamberliği ümmetin ortak görüşüne göre kırk yaşında seçilmiştir. Vahidi Nişaburi, Amir b. Şerahil Şabi ve tabiinin önde gelen âlimlerinden naklen şöyle demektedir: "Kuran'ın iniş süresi yaklaşık yirmi senedir." Ahmed b. Hanbel de ondan şöyle nakletmektedir: "Nübüvvet Peygamber'e kırk yaşında geldi ve bundan üç yıl sonra Kuran nazil olmaya başladı ve bu yirmi yıl sürdü." Daha çok İbn-i Kesir olarak tanınan Eb'ul Fida diyor: "Nakledilen bu sözlerin senedi tamamen doğrudur."[19] Ebu Cafer Taberi, İkreme'den şöyle rivayet etmektedir: "İbn-i Abbas dedi ki: Kuran'ın nüzulü, başından sonuna kadar yirmi yıl çekmiştir." Yine İbn-i Kesir (ö: 774.h) Muhammed b. İsmail Buhari'den, İbn-i Abbas ve Ayşe'nin şöyle dediğini nakletmektedir: "Kuran on sene Mekke'de ve on sene de Medine'de nazil oldu." Ayrıca Ebu Ubeyd Kasım b. Selam da Kuran'ın yirmi yılda nazil olduğuna ilişkin rivayeti nakledip, rivayetin sonunda; "Bu rivayetin senedi sahihtir," diyor.[20]

 

Burada üç soru karşımıza çıkmaktadır:

 

1- Kuran'ın nüzulü veya nüzulünün başlangıcı nasıl Kadir gecesinde olabilir? Çünkü kesin olan, Peygamber'in bisetinin Recep ayının 27'sinde, Alak suresinin ilk beş ayetinin vahyi ile gerçekleştiğidir.

 

2- Kuran, farklı zaman ve münasebetlerle yirmi yıl içinde tedricen nazil olmuştur. Dolayısıyla nasıl Kadir gecesinde nazil olmuş olabilir?

 

3- Resulullah'a inen ilk ayet veya sure hangisidir? Eğer ilk sure veya ayetler Alak suresinin ilk beş ayeti ise, niçin Fatiha suresine kitabın açıcısı anlamına gelen "Fatihatu'l-Kitap" denilmektedir?

 

Birinci ve üçüncü soruların cevabı açıktır, zira Kuran'ın inişi peygamberlikten üç sene sonra gerçekleşti. Peygamberliğin ilk üç yılında İslamî tebliğ gizli yapılıyordu, henüz İslam için bir kitap nazil olmamıştı. Bu durum; "Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir"[21] ayeti nazil oluncaya kadar devam etti ve bu ayet ile birlikte Peygamber (s.a.a) davetini açıkça yapmakla görevlendirildi ki bundan sonra Kuran'ın inişi başlamış oldu.

 

Peki, Fatiha suresine niçin "Fatihatu'l-Kitap" denilmektedir? Eğer bu isimlendirme Hz. Peygamber'in hayatında yapılmışsa sebebi nedir?[22]

 

Bunun sebebi olarak, Peygamber'e tam olarak nazil olan ilk sure olmasından kaynaklandığını söyleye biliriz. Bazı rivayetlerde nakledilene göre, Hz. Resulullah'ın peygamberliğe seçildiği ilk günde Cebrail ona abdest almasını ve namaz kılmasını öğretmiştir ve "namazda Fatihasız olmaz" uyarınca bir bütün halinde vahyedilen ilk sure Fatiha suresidir.[23]

 

İkinci soruya gelince; yani ayette Kuran'ın Ramazan ayının Kadir gecesinde nazil olduğu buyrulmakta, diğer kesin olan bir inanç da Kuran'ın aşamalı olarak tedricen nazil olduğudur. İlk bakışta burada bir çelişki göze çarpmaktadır. Âlimler bu konu üzerinde birçok araştırmalar yaparak, geniş tartışmalar içerisine girmişlerdir, verilen farklı cevapları şöyle sıralaya biliriz:

 

Birinci Görüş: Kuran'ın nüzulünün başlangıcı Kadir gecesidir; çünkü "Ramazan ayı, Kuran'ın indirildiği aydır" [24] ayetinin zahirinden anlaşılan budur. Âlimlerin çoğu bu görüşü kabul etmektedir, zira Kuran'ın indiği dönemde yaşayanlar, Kuran'dan maksadı günümüzde bilinen toplanmış kitap anlamında bilmiyorlardı, buna göre ayet vahyin nazil olmaya başlanıldığını bildirmektedir. Bu yüzden birçok Kuran tefsircisi ayeti bu mana da yorumlamışlardır, yani Kuran'ın indirilmesi bu ayda başlamıştır.[25] Ama rivayetlerin zahirine bağlı olan müfessirler bu görüşü kabul etmemiş ve böyle tefsir yapmamışlardır.[26]

 

Kuran'ın tefsiri ile ilgili rivayetlerin taabbudi bir yönü bulunmamaktadır, çünkü taabbud amel ile alakalıdır, anlama ve inanç ile alakalı değildir. Özellikle de eğer rivayet cümlenin zahiri anlamı ile çelişiyorsa ve tevile ihtiyacı varsa söz konusu olamaz. Diğer taraftan Kuran'ı Kerim, sahip olduğu tüm özelliklerle birlikte bir gecede indirilemez, ama eğer tevil yapacak olursak ancak o zaman kabul edebiliriz. Mesela Kuran ilk Kadir gecesine nispeten geçmişten bahsetmektedir, bu da uzak gelecek niteliğindedir.  Hâlbuki bu geçmiş uzak gelecek niteliği taşımaktadır, örneğin:

 

"Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir'de yardım etmişti…" [27]

 

"Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisingeriye dönüp kaçmıştınız. Sonra Allah, Resulü ile müminler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi."[28]

 

"O'na yardım etmezseniz, bilin ki kâfirler O'nu Mekke'den çıkardıklarında mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah O'na yardım etmişti. Arkadaşına: -Üzülme, Allah bizimle beraberdir, diyordu. Allah, O'na güven vermiş ve O'nu görmediğiniz askerlerle desteklemiştir. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştır. Allah sözü en yücedir. Allah güçlüdür, hâkimdir."[29]

 

"Allah seni affetti, fakat doğru söyleyenler sana iyice belli olup, sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin?"[30]

 

"Allah'ın Resulüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır!" Keşke anlasalardı!"[31]

 

"Bedevîlerden, (mazeretleri olduğunu) iddia edenler, kendilerine izin verilsin (cihada gitmemek için)  diye geldiler. Allah ve Resulüne yalan söyleyenler de oturup kaldılar…"[32]

 

"Münafıklar arasında bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid Kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder."[33]

 

"Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir."[34]

 

"Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir…"[35]

 

Geçmişten haber veren bu tür ayetler Kuran'da çoktur, eğer Kuran tümüyle Kadir gecesinde nazil olmuş olsaydı, zaman açısından geçmiş zaman yerine gelecek zaman kipinin kullanılmış olması gerekirdi. Aksi takdirde söz doğruyu veya hakikati olduğu şekilde yansıtmayacaktır.

 

Buraya kadar söylemiş olduğumuz delillerin dışında, şunu da ekleyebiliriz:  Kuran'da nasıh- mensuh, mutlak- mukayyet, genel-özel, mubhem- mubeyyin ayetler oldukça fazladır. Bu göre, örneğin mensuh ayetin zaman acısından nasıhtan sonra gelmesi icab eder, diğerleri içinde bu geçerlidir. Demek ki bu Kuran'ın bir anda nazil olması mümkün değildir, zaten "Ramazan Kuran'ın kendisinde indirildiği ayıdır"[36] ayeti de geçmişten haber vermektedir, bu ve bunun gibi ayetlerin anlatım tarzı bu ayetleri kapsamayacak niteliktedir. Öyleyse bu ayetlerin anlatmak istediği çok daha farklı bir şeydir ki o da Kuran'ın inmeye başladığını haber vermektir. Bu ayetler Kuran'ın bir parçasıdır ve eğer bu ayetler Kadir gecesinde nazil olmuşsa tüm Kuran'dan haber vermekle birlikte kendilerinden de haber vermektedir. Dolayısıyla bu ayetlerin de Kadir gecesinde nazil olması ve geçmiş zaman yerine şimdiki zaman kipini kullanması gerekirdi, fakat bu ayetler kendileri dışındaki ayetlerden haber vermektedir. Bu da Kadir gecesinde nazil olmasından kastın nüzulün başlangıcı olduğunu ve Kuran'ın bir defada bu gecede nazil olmadığını gösterir.

 

Şeyh Saduk, Kuran'ın iki defa nazil olduğunu savunmaktadır, ona göre Kuran bir defa toplu halde indi ve sonra tedrici olarak azar azar nazil olmaya başladı. Bu ileriki sayfalarda değineceğimiz beşinci görüştür, bu görüş hakkında Şeyh Müfid şunları söylemektedir:

 

"Şeyh Saduk'un bu tür bir düşünceye kapılmasının nedeni nakledilen tek bir haberdir ve bu habere inanmak, kesin bilgi oluşturmadığı için doğru değildir ayrıca amel etme gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır. Diğer taraftan Kuran ayetleri bazı olaylar sonucu nazil olmaktaydı, yani bir olay olurdu, bir soru sorulurdu peşi sıra ayet inerdi, bunu da göz önünde bulundurduğumuzda Kuran'ın toptan indiğini söylememiz zorlaşacaktır. Zira Kuran bu hâdiseleri dile getirmekte, bunlarla ilgili hüküm belirtmekte ve tavrını ortaya koymaktadır, eğer Kuran bu olaylar gerçekleşmeden önce nazil olmuşsa hiçbir mana ve değer arz etmez, ancak olay ile ilgili ayet, olay sonrasında nazil olursa bir anlam taşır. Örneğin Kuran münafıklardan bahsederek şöyle buyurmaktadır:"Kalplerimiz perdelidir, dediler. Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir. O yüzden çok az inanırlar."[37] Müşriklerin hakkında ise şöyle buyurmaktadır: "Dediler ki: Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik. Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylüyorlar'."[38] Ayetlerde bildirilenler geçmişten haber vermektedir ve bu olaylar olmadan önce haber vermesi düşünülemez. Kuran'ın birçok ayetinde bu şekilde geçmişten haber verilmektedir."[39]

 

Bu hususta Seyyid Murteza Âlemu'l-Huda şöyle diyor: "Eğer Şeyh Saduk Kuran'ın tümünün bir defada nazil olduğuna dair görüşünü tek haber niteliği taşıyan rivayetlere dayandırıyorsa şunu söylememiz gerekir: Bu rivayetler ilmi açıdan bir değer taşımamaktadır ve bunların yakine neden olması düşünülemez. Ayrıca bu iddianın aksini ispatlayan ve Kuran'ın değişik olayların gerçekleşmesi sonucu nazil olduğunu söyleyen rivayetler de oldukça fazladır. Malûm olduğu veçhiyle bazı ayetler Mekke'de, bazıları da Medine'de nazil olmuştur. Bazen bir hadise vuku bulduğunda Peygamber (s.a.a) hadise ile ilgili ilâhî hükmü beyan etmek için bir veya birkaç ayetin nazil olmasını bekliyordu. Bu tür ayetler Kuran'da oldukça çoktur. Ayrıca Kuran'daki bazı ayetlerden, Kuran'ın tedrici olarak nazil olduğunu anlamaktayız; "İnkâr edenler: Kuran ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? Dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk."[40]Ayetten de açıkça anlaşılan Kuran'ın aşamalı indiğidir."[41]

 

İkinci Görüş: Bir grup düşünüre göre ise; Kuran'ı Kerim her yıl kadir gecesinde, o yılın ihtiyacı oranında toplu bir şekilde Peygamber'e iniyordu ve sonra yıl boyunca azar azar nazil oluyordu ve Peygamber'in açıklaması isteniyordu. Bu görüşe göre ayette bahsi geçen "Ramazan ayı" ve "Leyletü'l-Kadr / Kadir gecesi" bir Ramazan ayı ve bir Kadir gecesi değildir, bu gibi yerlerde Kuran'ın inişinin devam ettiği tüm yılların Ramazan ayları ve Kadir geceleri kastedilmektedir. Bu görüşü Abdulmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc'e (ö: 150. h) nisbet vermektedirler ve yine bir takım âlimlerde bu görüşü kabul etmiştir.[42]

 

Fakat bu görüşün doğru olduğunu söyleyemeyiz, çünkü Kuran ayetlerinin zahiri ile uyuşmamaktadır ayrıca ileride beşinci görüş için yapacağımız tüm eleştiriler bu görüş içinde geçerlidir.

 

Üçüncü Görüş: "Kuran onda inmiştir" ayetinden maksat Kuran'ın fazileti ve yüce makamı hakkında nazil olduğu aydır. Sufyan b. Uyeyne (ö: 198. h) şöyle diyor: "Maksat Kuran onun fazileti hakkında nazil olmuştur." Dahkak b. Mezahim (ö: 106. h) diyor ki: "Maksat ayın orucunun Kuran'da nazil olduğudur." Bu görüşü savunan ve kabul eden başka alimlerde bulunmaktadır.[43]

 

Bu görüşün,  Bakara suresindeki; "Ramazan ayı ki, o ayda Kuran nazil olmuştur" [44] ayeti ile uyum arz etmesi mümkündür, fakat Kadir ve Duhan surelerindeki ayetlerle bağdaşmamaktadır.

 

Dördüncü Görüş: Kuran'ın birçok ayeti Ramazan ayında nazil olmuş olabilir. Bu görüşü Seyyid Kutup dile getirmiş ve ondan sonra bazı âlimler de kabul etmişlerdir.[45] Fakat bu görüşün doğruluğunu onaylayacak hiçbir delil bulunmamaktadır Öte yandan bu yorum sadece Bakara suresindeki ayet ile ilgilidir ve Kuran'ın Kadir gecesinde nazil olduğunu bildiren Kadir ve Duhan sureleri ile bağdaşmamaktadır.

 

Buna göre; zikredilen son üç görüş kabul edilemez, lakin birinci ve beşinci görüşler üzerinde tartışılıp, kabul edilebilir görüşlerdir.

 

Beşinci Görüş: Bazılarına göre Kuran'ı Kerim def-i ve tedrici olarak iki defa nazil olmuştur; birincisinde Kadir gecesinde toplu bir halde nazil oldu ve ikincisinde Peygamber efendimizin nübüvvet süresi boyunca azar azar yeniden nazil oldu.  Ehl-i hadis kimselere göre en doğru ve kabul edilebilir görüş budur, hadislerin zahirinden yahut bazı hadislerinde tevilinden açıkça bu anlaşılmaktadır. Celaleddin Suyuti şöyle diyor: "Nüzul ile ilgili en meşhur ve doğru rivayet budur. Bunu onaylayan birçok rivayet de bulunmaktadır." İbn-i Abbas'tan nakledilen bir rivayette şöyle deniliyor: "Kuran, Kadir gecesinde bir bütün olarak dünya gökyüzüne indirildi ve Beytu'l-İzze'ye konuldu, daha sonra yirmi yıl boyunca aşamalı olarak Peygamber'e (s.a.a) nazil oldu."[46]

 

Ehli Sünnet hadislerine göre, Kuran topluca Arş'tan ilk sema olan dünya semasına indirildi ve oradan Beytu'l-İzze denilen bir mekâna konuldu, fakat Şia hadislerine göre ise; Kuran Arş'tan dördüncü semaya indirildi ve orada Beytu'l-Mamur'a konuldu. Şeyh Saduk bunu kabul etmeyi İmamiye'nin inançlarından biri olarak zikretmektedir. "Kuran-ı Kerim Ramazan ayında bir bütün olarak dördüncü semada bulunan Beytu'l-Mamur'a indi. Daha sonra yirmi yıl boyunca Peygamber'e nazil oldu. Yüce Allah, peygamberine ilmini bir defada verdi."[47] Zahir ehli olanlar bu tür rivayetlerin zahirini kabul etmişlerdir, oysa araştırmacı kimseler aşağıdaki sorulara dayanarak bu tür hadislerin zahirini kabul etmeyerek tevil etmeyi uygun görmüşlerdir.

 

Kuran-ı Kerim'in, Arş'tan dördüncü veya birinci semaya indirilip Beytu'l-Mamur yahut Beytu'l-İzze'ye konulmasının ne gibi bir hikmeti ve faydası olabilir? Bu şekilde değişik mekânlara nakledilmesinin mekân naklinde ne gibi bir gerekçe olabilir? Ayrıca bu şekildeki nüzulün insanlara ve Peygamber'e ne gibi bir faydası olabilir ki Allah ondan azamet ve görkem ile bahsetmektedir. Kuran okunulması gerekilen bir kitaptır, okunulup uygulandığı takdirde insanların her türlü sorunlarını çözen ayet ve surelerin toplamıdır, acaba Kuran'ın bir bütün olarak Kadir gecesinde birinci veya dördüncü semaya indirilmesi insanlar için bir değer midir?

 

Fahr-i Razi bu gibi soruların cevabında şunları yazıyor: "Belki bir ayete ihtiyaç duyulduğu zaman, Cebrail hemen en yakın yerden alarak Peygamber'e ulaştırması ve bu işin daha kolay olması için bu yerlere indirilmiştir."[48]

 

Bu şekilde bir cevap vermek Fahr-i Razi gibi bir ilim adamına yakışmamaktadır, zira çok açık olduğu gibi madde ötesi âlemde uzaklık ve yakınlık diye bir şey bulunmamaktadır, uzaklık ve yakınlık madde âlemi için geçerlidir.

 

Kuran-ı Kerim'in def-i ve tedrici olarak nazil olması hakkında ilim adamlarının bazı değerlendirmeleri ve yorumları bulunmaktadır. Şimdi onlara değinelim:

 

1- Kuran-ı Kerim'in tümüyle Kadir gecesinde Peygamber'e (s.a.a) nazil olmasından kasıt, Peygamber'in bu gecede Kuran'ın tüm içeriği hakkında bilgilendirilmiş olmasıdır. Şeyh Saduk'un sözlerinde böyle bir yoruma rastlamaktayız, kendisi şöyle diyor: "Hiç şüphesiz yüce Allah, Peygamberine ilmin tümünü birden vermiştir." Yani o gece, Kuran kelime ve cümle yapısı itibariyle nazil olmamıştır, sadece Peygamber (s.a.a) Kuran'ın genel içeriği hakkında bilgilendirilmiştir.

 

2- Feyz-i Kaşani, "Beytu'l-Mamur"u Hz. Peygamber'in mübarek kalbi olarak yorumlamıştır, çünkü Onun kalbi Allah'ın mamur evidir ve maddî âlemin dördüncü semasında bulunmaktadır. Peygamber (s.a.a), cansız nesneler, bitkiler ve hayvan mertebelerini geride bırakarak dördüncü mertebe sayılan insanlık makamının zirvesine ulaşmıştır. Kuran ilk olarak toplu bir halde Peygamber'in kalbine indirildi ve sonra Cebrail'in nazil ettiği oranda mübarek diline gelerek azar azar halka açıklandı.[49]

 

Fakat Merhum Kaşani'nin bu yorumu da sorunu çözmemektedir, zira böyle bir yorum iki nüzule delâlet etmemekte ve sadece genel olarak Kuran'ın içeriğinin bildirilmesinden bahsetmektedir.

 

3- Ebu Abdullah Zencani ise şöyle diyor : "Kuran'ın yüce hedef ve gayelerini ihtiva eden ve genel boyutlara haiz olan Kuran'ın ruhu Kadir gecesinde Peygamber'in kalbine tecelli etti. "Onu Ruhu'l-emin (Cebrail) senin kalbine indirmiştir."[50] Daha sonra ise nübüvvet yılları boyunca Peygamber'in dilinden insanlığa aktarıldı. "Biz Kuran'ı, insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik." [51]

 

4- Allâme Tabataba-i aynı yorumu daha ince bir ifade ile açıklayarak şöyle demiştir: "Aslında Kuran'ın başka bir varlığı ve hakikati bulunmaktadır ki bu da Kuran'ın zahiri varlığının perdesi arkasında gizlenmekte ve normal idrak ve bakıştan uzaktır. Kuran, kendi batıni varlığında her türlü bölümlenme ve tafsilden uzaktır, nitekim cüz'ü, sureleri ve ayeti bulunmamaktadır. Bilakis hakiki bir bütün olarak güçlü ve sağlam birliktelik içerisindedir ki yüce makamda karar kılınmıştır ve herkes ona ulaşamaz.

 

"Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır."[52]

 

"Şüphesiz o, katımızdaki Levh-i Mahfuz'da mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur." [53]

 

"Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kuran'dır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir."[54]

 

"Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, getirdik." [55]

 

Demek ki Kuran'ın iki varlığı bulunmaktadır; birincisi, kelime ve cümlelerden oluşan zahiri yapısıdır ikincisi ise, asıl makamında bulunan manevi varlığıdır. Öyleyse Kuran-ı Kerim'in tek bir hakikat olan o asıl ve batıni varlığı Kadir gecesinde Peygamber'e indirilmiştir ve daha sonra aşamalı olarak, detaylı zahiri varlığıyla değişik olaylar ve zamanlarda peygamberlik süresi boyunca nazil olmuştur."[56]

 

Evet, Allame'nin buyurduğu bu yorumlarda gerçekten incelik ve zarafet bulunmaktadır, ama mutlaka bunları ispatlayacak delillerin de bulunması şarttır, ancak o zaman kabul edilebilir. Öte yandan Kuran ayetlerinin zahirinden anlaşılan, insanların elinde bulunan bu Kuran'ın olduğudur. İnsanların ulaşıp anlayamayacağı gizli olan bir başka Kuran veya hakikatten bahsedilmemektedir.

 

Yüce Allah, Ramazan ayının yüceliği ve Kadir gecesinin önemine dikkatleri çekmek için Kuran-ı Kerim'in inişini bu ayda ortaya koymaktadır. Bu konuda insanların anlaya bileceği nitelikte olmalıdır, ayrıca halkın bildiği ve tanıdığı Kuran hakkında konuşmak gerekir. Diğer taraftan, her iki mertebesi de insanlardan hatta peygamberlerden de uzak olan batıni Kuran'ın Kadir gecesinde yüksek makamdan aşağı bir makama indirilmesiyle ilgili bir haberin kime ne faydası olabilir? Oysa Kuran bu konuyu azametli bir şekilde beyan etmiştir.

 

Öyleyse bu tür yorumlar, konunun aslı ispatlandıktan sonra yapılabilir ve ancak o zaman kabul edilebilir. Aksi takdirde yukarıda zikredilen ayetleri tefsir etmek için bu tür yorum ve teviller kesinlikle bir çözüm olmayacaktır.

 

Velhasıl, bahsedilen ayetler Kuran'ın nüzulünün başlangıcını hatırlatmaktadırlar.

 



[1] Furkan, 32.

[2] İsra,106.

[3] Tur,48.

[4] Bakara, 185.

[5] Duhan,3- 4.

[6] Kadir,1.

[7] Bkz. Muhammed b. Hasan Hürr Amuli, Vesailu'ş-Şia, c. 7, Ramazan ayının hükümleri bölümü, bab. 23, hadis. 1 - 2. Şeyh Tusi, et-Tehzib, c. 4, s. 330, sayı.1032.

[8] Şeyh Saduk, el-Hisal, c. 2, s. 102, et-Temhid, c. 1, s. 108- 109.

[9] İlk vahyin Recep ayının 27'sinde nazil olduğu hakkında çok rivayet bulunmaktadır ve hadislerde bugün önemli günlerden biri olarak kabul edilip, bazı özel ibadetler tavsiye edilmiştir. (Bkz. İbn-i Şeyh, el-Amali, s. 28. Kâfi, c. 4, s. 149. Biharu'l-Envar, c. 18,s. 189. Vesailu'ş-Şia, c. 7, Sünnet oruçlar bölümü, Bab 15, Hadis 1– 7. Menakıb, İbn-i Şehraşub, c. 1, s. 150. Sire-i Halebîye, c. 1, s. 238.) Fakat Ebu Cafer Taberi Amuli (224- 310) Bu konuda Enfal suresinin 41. ayeti olan şu ayeti:"Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün,kulumuza indirdiğimize inanmışsanız" delil olarak getirerek, vahyin başlangıcını Ramazan ayının 17. gecesi olarak kabul etmektedir. Ebu Abdullah Zencani de bunu kabul etmektedir. (Tarih'ul Kuran, s. 7) Hâlbuki bu ayet aynı günde vuku bulan Bedir savaşı ve ganimetlerin hükmü hakkında nazil olmuştur. Ayeti kerime yalnızca ganimet ve Enfal hükmüne değiniyor, Kuran'ın bugünde nazil olmaya başladığına değinmemektedir.(et-Temhid, c. 1, s. 106)

[10] Hicr,94.

[11] Alak,1.

[12] Furkan, 32.

[13] Bakara, 185.

[14] Tefsir-i Ayyaşi, c. 1, s. 80, h. 184.

[15] Şeyh Saduk, el-İtikadat, s. 101.

[16] Biharu'l-Envar, c. 18,s. 250-253.

[17] Abdullah Şubber, Tefsir-i Şubber, s. 350.

[18] Bu söz, ümmetin üzerinde ittifak ettikleri peygamberliğin kırk yaşında geldiği düşüncesinin aksinedir.

[19] Bkz. İbn-i Kesir, el-Hidaye ve'n-Nihaye fit-Tarih, c. 3, s. 4, el-İtikan, c. 1, s. 45, Tabakatı İbn-i Sad, c. 1, s. 127.

[20] İbn-i Kesir, el-Bidaye ven-Nihaye fit- Tarih, c. 3,s. 4.el-İtkan,1,s.45.

[21] Hicr,94.

[22] Fatiha süresi için konulan bu isim, Peygamber'in yaşamından sonra gerçekleşme ihtimali bulunmaktadır, çünkü Resulullah'tan sonra hazırlanan Mushaflarda Fatiha ilk sure olarak yerleştirilmiştir.

[23] et-Temhid, c.1,s.110.

[24] Bakara,185.

[25] Zamahşeri: "Unzile fiyhil Kuran, yani Kuran'ın nüzulüne bu ayda başlandı. (el-Keşşaf, c. 1, s. 227). Beydavi: Bu ayda Kuran'ın nüzulü başladı. (Envaru't-Tenzil, c. 1, s. 217). Şeyh Muhammed Abduh: Kuran bu ayda indirilmiştir, cümlesinden maksat Kuran'ın bu ayda nazil olmaya başlandığıdır. (Tefsir-i el-Menar, c. 2, s. 158). Meraği: Ramazan ayının olduğu bu günlerde Kuran nazil olmaya başlanmıştır. (Tefsir-ul-Meraği, c. 2, s. 73). İbn-i Şehraşub: Ayette geçen Kuran kelimesi umumiyet ifade etmemektedir, bilakis cinsiyet ifade ediyor, öyleyse hangi ayet o ayda nazil olursa, zahirle mutabakat etmiştir. (Müteşabihatü'l-Kuran, c.1,s63.) yine şöyle diyor: Ramazan ayında Kuran nazil oldu, yani Kuran'ın nazil olması başladı demektir. (el-Menakıb, c.1,s.150) Şeyh Müfid ve Seyyid Murtaza da bunu söylemişlerdir. (Tashihü'l-İtikat, s,58.)

[26] Tefsir-i Safi, dokuzuncu önsöz. Meşhedi, Kenzu'l-Dekaik, c. 1, s. 430. Tefsir-i Ayyaşi, c. 1, s. 80, Tefsir-i Kumi c. 1, s. 66.

[27] Âl-i İmran, 123.

[28] Tevbe, 25- 26.

[29] Tevbe, 40.

[30] Tevbe, 43.

[31] Tevbe, 81.

[32] Tevbe,90.

[33] Tevbe, 107.

[34] Ahzab, 23

[35] Mücadile, 1.

[36] Bakara, 185.

[37] Bakara, 88.

[38] Zuhruf, 20.

[39] Şeyh Müfid, Tashih'ül İtikadat, s. 57- 58.

[40] Furkan,32.

[41] Risailu'l-Murteza, Mecmue-i 1, Tarablusiyat'ın sorularına cevap 3, s. 403- 405.

[42] Tefsir-i Kebir Razi, c. 5, s. 85. Durru'l-Mensur, c. 1, s. 189. Tefsir-i Tabersi, c. 2, s. 276. el-İtkan, c. 1, s. 40.

[43] Tefsir-i Tabersi, c. 1, s. 276, el-Keşşaf, c. 1, s. 227, Durru'l-Mensur, c. 1, s. 190, Tefsir-i Kebir Razi, c. 5, s. 80.

[44] Bakara,185.

[45] Seyyid Kutup, Fi Zilali'l-Kuran, c. 2, s. 79.

[46] el-İtkan, c. 1, s. 116- 117.

[47] el-İtikadat, Bab.31.

[48] Tefsir-i Kebir-i Razi, c. 5, s. 85.

[49] Muhsin Feyz-i Kaşani, Tefsir-i Safi, c. 1, s. 42.

[50] Şuara, 193-194.

[51] İsra, 106.

[52] Hud, 1.

[53] Zuhruf, 4.

[54] Vakıa, 77-79.

[55] Araf, 52.

[56] el-Mizan, c. 2, s. 15- 16.

ehlader