Bize hayat veren O'dur sonra sizi öldürür sonra sizi yine diriltir. Gerçekten insan çok nankördür...
Kuran'ın beğenmediği ve tedavi etmek istediği insanda bulunan bir takım toplumsal ve sosyal özellikler şöyledir:
1. Hırslı
İnsanın hırslı olması, bu dünyanın geçici nimetlerine aşırı derecede bağlanması ve onlara dalarak tüm benliğini orada bırakması demektir. Yani kalbini, beynini, bu geçici nimetlerin esiri etmesidir.
İnsanın bu özelliğini Allah, Kuran'da şu şekilde ortaya koyar:
"Gerçekten insan; hırsına düşkün yaratılmıştır."[1]
İmam Sadık (a.s) der ki: "Gökte vahyin indiği yerde şöyle yazılıdır: Âdemoğlunun iki vadisi olsa ve bu iki vadiden altın ve gümüş aksa, bunlara ilâveten bir üçüncü vadinin de olmasını ister. Ey Âdemoğlu! Şüphe yok ki, senin karnın denizlerden bir deniz ve vadilerden bir vadidir. Onu topraktan başka bir şey dolduramaz."[2]
İnsan tatminsiz yaratılmıştır. Yani insan kendisini aynı derecede hem verimli başarılara hem de kronik memnuniyetsizlik ve hayal kırıklıklarına sürükleyen bir iç tatminsizlik ile donatılmıştır. Hoşuna gitmeyen bir şey başına geldiği zaman hemen sızlanır, kendisine bir hayır dokunduğunda ise onu insanlardan esirger. Her şeyi kendi menfaati doğrultusunda yorumlar. Başkasının da faydalanmasını aklına getirmez.
Hırs, doymak bilmeyen bir açlık, sınırsız bir tatminsizlik durumudur. Hırslı kişi yalnızca hırs duyduğu şey için yaşamaya başlar ve çoğunlukla bu uğurda çekinmeden herkese zarar verebilir. Hırsın iyiye ya da kötüye kullanılmasına göre iyi veya kötü olarak değerlendirilmelidir. Yerilen hırs, ahiret hırsı değil, bu dünyaya yönelik hırstır.
Emiru’l-Müminin (as), oğlu İmam Hasan’a (as) vasiyet ederken şöyle buyurur: "Şunu kesin olarak bil ki sen arzuna erişemezsin, senin için belirlenen yaşama süresinin ötesine geçemezsin. Sen şu anda senden önce yaşamış olanların geçtikleri yolda yürüyorsun. Öyleyse isteklerini kıs, kazançta mutedil ol. Çünkü nice istekler var ki, savaşa dönüşür. Kaldı ki, her talep eden rızıklanmaz ve her mutedil davranan da mahrum olmaz."[3]
2. Cimri
Cimrilik için kullanılan iki kelime; "şuhh" ve "buhl"dur. Şuhh; Mümin birinin malını zulmederek almak demektir. Buhl ise, kendi malını başkasına vermemek demektir.
Cimrilik, malın harcanması harcanmamasından daha önemli olduğu yerde malı tutup harcamamaktır. Başkasına malından vermek, her zaman hayır olarak değerlendirilmez. Verdiğimiz mal, günah yolunda kullanılacaksa, malı vermemek daha iyidir. Kişiye içki almak için mal verilmez.
Yüce Allah Kuran'da insandaki cimrilik hastalığını şu şekilde dile getirmektedir:
"Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder."[4]
Malı çok olduğunda, elinde olanı insanlardan esirger. Onu Allah yolunda infak etmez, Allah’ın malındaki hakkını ödemez, malı aşırı derecede sahiplenir, insanlara vermez.
Yine Allah insandaki mal sevgisinin, üst seviyede olduğunu haber vermektedir:
"Malı aşırı biçimde seviyorsunuz."[5]
Bu konu hakkında İmam Zeyn’ul Abidin (as) şöyle buyurmuştur: "Ben, kardeşlerimden birini görünce kendisi için Allah’tan cenneti istediğim halde, dinar ve dirhem hususunda kendisine cimrilik etmek ve kıyamet günü bana, “Cennet senin olsaydı şüphesiz cennet hususunda daha cimri, daha cimri, daha cimri olurdun.” denilmesi hususunda Rabbimden hayâ ederim"[6]
3. Sabırsız
İnsanın sabırsız olması, yani en ufak bir sıkıntı gördüğü zaman hemen sızlanması, belâlara, sıkıntılara tahammül edememesi demektir.
Yüce Allah, Kur’an’da insanın bu özelliğini şöyle dile getirmektedir:
"Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder."[7]
Malı azalıp, fakir düştüğünde feryat eder, sabredemez, çok sızlanır ve büyük bir üzüntüye kapılır.
İnsana bir ağrı, sıkıntı, yoksulluk, hastalık gibi bir acı dokundu mu kıvranır, sızlanır, feryat eder, dayanamaz ve başkalarından medet bekler. Sabredersem Allah bana mükâfat verir düşüncesi aklına gelmez. Sadece başına gelen sıkıntıyı düşünür. Aklı başka şeylere çalışmaz hale gelir.
İmam Ali (as) şöyle buyurmuştur: "Eğer sabredersen, Allah’ın senin hakkındaki takdir ettiği şeyler uygulanır ve sen sevap elde edersin. Eğer sabretmezsen yine de Allah’ın senin hakkındaki şeyleri uygulanır ve sen günahkâr olursun."[8]
4. Nankör
Yüce Allah yarattıkları içerisinde en çok insana değer vermiştir. Kâinattaki her şey bir nevi insanın var olmasından dolayı vardır. Her şey insanın hizmetine sunulmuştur. İnsan, kâinattaki her şeyi kendi rahatı ve mutluluğu için kullanmaktadır. Fakat insanların çoğu Allah’ın bunca nimetine karşılık nankörlük etmektedir.
Bunu Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
"Size hayat veren O'dur sonra sizi öldürür sonra sizi yine diriltir. Gerçekten insan çok nankördür."[9]
Âdemoğlu, Allah onu güzel bir şekilde yaratıp, yeryüzündeki her şeyi onun emrine verdiği halde başka ilâhlar edinip, kulluğu yalnız O'na yapmayı terk etmekle O'na nankörlük etmiştir. İnsan, nimetleri bütün açıklığına rağmen inkâr eder. Yine insan, peygamberlerin getirdiği gerçeği açık bir şekilde gördüğü halde onu reddeder.
İnsan, Allah'ın nimetlerine karşı nankördür. Allah'ın insana verdiği nimetler saymakla bitmez. Başka hiçbir şeyi düşünmesek bile insanın sahip olduğu beden yapısı, zekâsı, aklı onun için en büyük nimettir. Bu nimetleri Allah'ın razı olduğu şeylerde kullanırsa O'na şükretmiş, rızasına aykırı yerlerde kullanırsa nankörlük etmiş olur.
"De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi alır da kalplerinize mühür vurursa, Allah'tan başka onları size getirecek tanrı kimdir?" Dikkat et, ayetlerimizi nasıl türlü türlü açıklıyoruz, sonra da onlar yüz çeviriyorlar?"[10]
Biz onlara, bunca deliller, uyarılar, ibretler ortaya koyduğumuz halde, yine de öğüt almıyorlar. Allah'a karşı nankörlük; O’nun insanlar için koymuş olduğu kurallara göre bir hayat yaşamamak demektir. Emrettiği şeyleri yapmamak; yasakladığı şeyleri yapmak demektir.
5. Tartışmacı
Bazı insanlar tartışmayı çok sever. Hele ki kendisini güçlü hissettiği bir konu olduğu zaman onu durduramazsınız. Önüne ne gelirse ezip geçer. Rakibi kendisinden öne geçtiği zaman köpürmeye başlar. Eğer altta kalmaya devam ederse söylediği kelimeler daha da seviyesizleşir, biraz daha ileri giderse küfür etmeye başlar.
Yüce Allah, Kuran'da insanın bu tartışmacı niteliğinin şöyle dile getirmektedir:
"Andolsun ki, gerçekten Biz bu Kuran'da insanlara ibret olacak her türlü misali tekrar tekrar açıklamışızdır. İnsan ise her şeyden çok mücadelecidir."[11]
6. Zalim
Yüce Allah, Kuran'da; "Evet Biz, o emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar ve ondan korktular da onu insan yüklendi. O, gerçekten çok zalim, çok cahildir"[12] buyurmaktadır.
En büyük zulüm elbette ki kulun Rabbinin hükümlerine karşı gelmesidir. Rabbine karşı zalimce davranan insandan diğer insanlara kötü davranması daha fazla beklenir. İnsanların çoğunu yanlış hareket etmekten alıkoyan şey korkudur. Bu nedenle insanın kalbindeki Allah korkusu yok olduğu zaman artık o, tehlikeli, tehlikeli olmasına rağmen insanların arasına salıverilmiş bir hayvandan daha zararlı bir hale gelir. Önüne gelen her şeyi yok eden bir sele dönüşür.
Allah kendisi hakkında haksız ithamlarda bulunanları, zalimler olarak nitelemektedir:
"Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler."[13]
7. Zayıf
İnsan, hem kişilik olarak hem de azmi, kararlılığı yönünden zayıf yaratılmıştır. İnsanın bu özelliğini Kur’an’da şu şekilde anlatılmaktadır:
"Allah, sizin (yükünüzü) hafifletmek ister; insan zaten zayıf olarak yaratılmıştır." [14]
İnsanlar, kadınlara sabretme konusunda, hevaya muhalefet, sıkıntılara katlanma hususunda ve bir de yaratılışlarında zayıftırlar.
İnsanın sadece bedeni değil iradesi de zayıftır. Sürekli tereddütler yaşar. Neye nasıl karar vereceğini bazen bilmez hale gelir. Kendi adına kararlar vermesi için psikologlara gider. Bu şekilde kendine yön vermeye çalışır.
Kur’an’ın insanın ahlâkî zayıflığından bahsettiği pek çok yerde, bundan iman edenler ve doğru yolda olanlar istisna edilmiştir. Doğuştaki fıtrî zayıflık daha sonra değiştirilemez değildir. İnsan Allah'ın gönderdiği hidayeti kabul eder ve kendi nefsini ıslah için bilfiil gayret gösterirse o zaman bu zayıflığını tedavi edebilir.
İmam Sadık (as) şöyle buyurmuştur: "Miskin Âdemoğlu! Eceli gizli, hastalıkları örtülü, ameli mahfuzdur. Bir sivrisinek incitir, (boğazına tıkanan) bir damla öldürür, bir ter kokutur!"[15]
8. Cahil
Bir şeyin öğrenilmesi gerektiğini bilen kimse, bilgi sahibi olur. İnsanın bilmediğini bilmesi de ilimdir. İnsanın bilmediğini bilerek öğrenmesi de ilim sayılır.
"…İnsan gerçekten çok zalim, çok cahildir"[16] buyuran Allah, insanın cahil olduğunu gözler önüne seriyor. İnsanların çoğu, fıtratlarının gereği olarak amel etmedikleri için cahildirler. Kendi sınırlarını bilmeme noktasında da cahildirler.
Yusuf Tazegün
EHLADER ARAŞTIRMA BÖLÜMÜ
Kaynaklar
[1] Meâric/19
[2] El Vafi, c.3, s.154
[3] Nehcü’l-Belağa
[4] Meâric/21
[5] Fecr/20
[6] Musaddekat’ul- İhvan, 169/1
[7] Meâric/20
[8] Cami’ul-Ahbar, 316/882
[9] Hac/22 ve 66
[10] Enam/46
[11] Kehf/54
[12] Ahzab/72
[13] Enam/21
[14] Nisa/28
[15] Şerh-u Nehc’ul Belağa İbn-i Ebi’l Hadid, 20/62
[16] Ahzab/72